24 Kasım 2014

Öğretmenim...

Öğretmenim:

Canım benim, canım benim,
Seni ben pek çok, pek çok severim.
Sen bir ana, sen bir baba,
Herşey oldun artık bana.
Okut, öğret ve nihayet,
Yurda yarar bir insan et.


Bu kutsal mesleği yapmış, yapan ve yapacak olan, bu sevgiyi, saygıyı, güveni hak etmiş, hak eden ve hak edecek olan tüm öğretmenlerimizin gününü canı gönülden kutluyorum.

Benim öğretmenlerimin ve bu mesleği yapan tanıdıklarımın isimlerini yazarak 
onları unutmadığımı belirtmek isterim. 

Başöğretmenimiz M.Kemal Atatürk,
Ender Düvenci, Hasan Özkan, Ayla Gürbüz, Ahmet Kadıoğlu, Müge Aksu Caferoğlu, 
Umut Toklucu, Ayfer Bugu, Füsun Tolon (rahmetli), İbrahim Uğurlu, 
Gönül Karakoyun, Murat Şeyhoğlu, Nihat Yavaşçaoğlu (rahmetli), Birsen Uzun, 
Melahat Sak, Fatma Şeyhoğlu, Filiz Korkmaz, Gönül Karakoyun, Duru Günaçan, Elif ŞahinDolunay YıldırımColette, hayremce
ve 
canımın içi, teyzesinin güzel kızı İrem Keskinkurt.


İyiki varsınız/vardınız...

11 Kasım 2014

Mutafakta Duvar Kağıdı Uygulaması

Geçenyıl aldığımız evimizde tadilat yaptırırken hiç ilgilenemediğimiz yerdi mutfaktaki tezgah üstü fayanslar. 




Evi aldıktan birkaç gün sonra rahatsızlığı ciddi boyutlara ulaşan kayınpederimin vefatı. 
Bir süre sonra kendi babamın beyine pıhtı atması ve sonrası rahatsızlığı. Babamla ilgili güzel haberler beklerken, Atamız için hastane bahçesinde 09.05'te saygı duruşunda bulunmuştuk geçen yıl, kuzenlerim ve ben. Karmakarışık duygular içerisindeydim:( Tam iyileşiyor buna da şükür derken kalça kemiğini kırması ve sonrasın da da vefat etmesi.
Allah başka acı göstermesin, hiçbirşeyin önüne geçemezdi evdeki eksiklerimiz. Hayatta olmalarını ve evimizin keyfini birlikte sürmemizi isterdik. Kayınpederim hiç göremedi evimizi. Kendi babam da bir kez oturmaya gelebildi ancak:(
Konuyu dağıttığımı düşünüyor olabilirsiniz. Sadece söz konusu anne-baba olunca yazdıkça yazmak istiyorum, hepsi bu.
İşte yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı uzunca bir süre hiç ilgilenemedik eksiklerimizle. Sağlık olsun diyorum her zamanki gibi...




Mutfak fayanslarına duvar kağıdı kaplamayı düşünmüştüm. Kayınvalidem İstanbul'da Koçtaş'ta dolaşırken bu duvar kağıdını bulmuş ve almış, getirdi ve uyguladık. Katkılarından dolayı teşekkür ediyorum bir kez daha. 
Ben ilk kez yapıyordum duvar kağıdı kaplama işini. Çok keyifli ve kolay oldu. Çok da güzel oldu:)) Hem de temizlenmeyecek duruma geldiğinde veya sıkıldığınızda değiştirebileceğimiz kadar pratik:)




Duvar kağıdı kaplama işlemleri: 
• Nalburdan duvar kağıdı uygulaması için toz halindeki yapıştırıcıya su ilave ederek, muhallebi kıvamında bir karışım elde ettik. (İmkanınız varsa karışımı hazırlayıp bir müddet bekletin. Topak topak kaldıysa 1 gün sonra tamamen çözülmüş oluyor).
• Fayansların temiz ve kuru olmasını sağladık.
• Kullanacağımız yerin ölçüsünü alıp kağıdı kesip hazırladık.
• Daha sonra biraz geniş bir fırçayla bol bol hazırladığımız karışımdan sürerek ve biraz beklettikten sonra yapıştırdık. 
• Özellikle ocağınız duvara yakın yerdeyse sıcaktan koruyarak, iyice kurumasını sağlamamız gerekiyor. 

Şimdilik duvar kağıtlarımızda sorun yok, umarım böyle devam eder.
Şık ve pratik... Benim de istediğim buydu zaten:)



before









after




Güzel ve mutlu geçsin günleriniz...







30 Ekim 2014

Ahşap Sandalye Boyama

Ablam, her zaman uzun ve bakımlı tırnaklarına sarı ojelerini sürdüğü, sarı-yeşil desenli elbisesini ve yüksek dolgu topuklu sarı ayakkabılarını giydiği gün, evet sanırım o gün bir an önce büyümek, tırnaklarımı uzatıp, oje sürmek istemiştim.
Çünkü o günü hala daha dün gibi hatırlarım. Nasıl etkilendiysem artık bilemiyorum:)) Oysa her zaman bakımlı ve gayet şık giyinirdi. Farklı herşeye ilgi duyuşum küçük yaşlarıma dayanıyor demek ki.

Yıllar geçipte büyüdüğüm ve iş hayatına ilk başladığım zamanlarda hiç üşenmem, abartısız her gün ojelerimi silip yenisini sürerdim. Tırnaklarım tabiki hep uzun. O zamanlar en büyük üzüntümü tırnağım kırıldığı zaman yaşardım. Ne güzel bir üzüntü değil mi??
Bir gün aklıma ablamın sarı ojeleri geldi. 80'li yılların ortaları, Bursa'da neredeyse sormadığım kozmetik dükkanı kalmadı. Sarı oje var mı? diye sorduğumda tuhaf tuhaf yüzüme bakıyorlardı. Bir kozmetikçi araştırayım uğrayın, geldiyse alırsınız dedi ve gerçekten birkaç gün sonra bulmuştu, mutlu olmuştum. Kullandığım dönemlerde çok ilgi görmüştü, çünkü kullanan kimse yoktu. En azından benim çevremde. Çok sükse yapmıştım çok:)) 
Sarı oje sevgim hiç bitmedi, hala severek kullanıyorum.

Sarıyı sanırım boya işlerinde kullanmayı seviyorum. Ortaya bu sonuç çıktı, bugünlerde herşeyi sarıya boyamama bakarsak eğer:) 
Bugünlerde dekorasyona da sıçradı bu sarı sevdam. Ahşap büfe boyama işimi anlatmıştım burada
Madem dolap beyaz oldu, bari camları sarılı olsun istedim ve oldu. Büfenin cam boyamasıyla ilgili bilgiye de buradan ulaşabilirsiniz.
Camları tamamladım bir çerçeve değerlendirmek istedim ve onu yaparken bir yastık derken bir sarı sevdadır aldı başını gidiyor. 

Ve en son işte bu sandalyeyi boyadım.
Sandalye küçük ablamlarda terkedilmiş olarak duruyordu. 

Bizde yeniden hayat buldu:))








Sandalyeyi boyayıp instagramda paylaştığımda canım yeğenim yağmur'la şöyle bir yazışma yaşandı aramızda:))

Sandalyenin ikincisi de var almayı düşündüğüm, verirler mi sizce?? :))

Güzel ve mutlu geçsin günleriniz.




28 Ekim 2014

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun...



Cumhuriyetimizin 91. Yılı Kutlu Olsun.

(Nazlı bayrağımızla her yeri donatmayı ihmal etmeyelim lütfen). 


Milli kararlılık ve bilincin eseri olan aziz Cumhuriyet'in bugünkü ve 
yarın ki neslin demir ellerinde her an yükselip sağlamlaşacağına 
itimadım tamdır. / 1927






21 Ekim 2014

Cam ve Kumaş Boya, Baskı İşlerim

Bir süredir devam eden sarı sevdam büfemi boyayınca camlarında son bulacak zannettim. Son bulmadı artarak devam ediyor, birşeyleri sarıya boyama isteğim var, boyuyorum da. 

Büfe boyanıp sıra camlara geldiğinde, o ana kadar düşündüğüm ve yaptığım çalışmaların hiçbiri hoşuma gitmedi. Üç farklı çalışmadan sonra nihayet şu anda kullandığım deseni çok beğendim ve işte bu dedim. Birkaç gün önce bu ve benzeri uygulanmış desenlere "ikat desen" dendiğini öğrendim. Biraz incelediğimde çok beğendiğim ama adını bilmediğim bir akımla karşılaştım. 

İkat, genel olarak dokunmadan önce ipliklere uygulanan su geçirmeyen ve neme karşı gelebilen bir maddeyle hazırlanan çözgünün belirli aralıklarla sıkıca kapatılmasıyla uygulanan bir boyama tekniği. Pek çok kültürde yeri olan bu teknik en sık Arjantin, Meksika, Ekvator, Bolivya ve Türkiye’de kullanılıyor. Hindistan, Tayland ve Japonya kültürlerinde de önemli yeri var.

İkat, tekstille başlayıp şimdilerde her amaç için kullanılabiliyor. 

Bu kısacık bilgiden sonra konumuza geri dönelim. 

Cam üzerine desenimi nasıl uyguladığımdan bahsedeyim, fotoğraflarla.

Önce desen şablonundan A4 kağıdına birkaç tane çıkış aldım ve bantla birbirine yapıştırdım, cam boyu kadar. Camın altına kağıtları düzgün bir şekilde yerleştirdim. 





Straforla çıkardığım kalıpları kullanarak tek tek her desenin üstüne bastım ve kurumaya bıraktım.


Kuruduktan sonra beyaz boyayarak işlemi tamamladım.

Birkaç gün sonra bir çerçeveye uygulamaya karar verdim


Ve gördüğünüz üzere evde olan bir çerçevenin camına, camının kurumasını beklerken, kumaşa da uygulayarak takım yaptım:)) Yastık henüz dikilmedi:)

İşte herşey bu kadar basit. Basit ama güzel. Mühim olan da bu değil mi zaten?? :)

Bu arada, sarı sevdam hala devam ediyor:))
Çerçeve camını boyarken...
Kumaş boyarken de, aynı kalıp ve aynı boyayı kullandım:)
































Sevgiyle kalın,
hoşçakalın



13 Ekim 2014

Kahveden-Beyaza... Büfe Boyama

Sizler için küçük olabilir ama benim için büyük bir projeyle karşınızdayım:)
6 yılda, 5. ve kendi evimize taşınırken evin ufak olması sebebiyle yemek odası, yatak odası ve kullanmayacağımız eşyalarımızı bırakmıştık. Bıraktık derken oturduğumuz apartmandaki bodruma koyduk. Aynı sitede başka bir bloğa taşınıyorduk. Birçok eşya gibi sevdiğim parçalar da orada kaldı, benim aklım da onlarda. Konsol, Büfe (gümüşlük), yemek masa ve sandalyeleri, gardrop hariç yatak odası takımı. Zaman içerisinde birçoğunu ihtiyacı olanlara vererek eşyaları azalttık. 
Büfeyi teklif ettiğim herkes istiyor fakat yerleri olmadığını, belki daha sonra alabileceklerini söylüyorlardı. İyiki de yerleri yokmuş:)) 
Bir dolap eksikliğini farkedince hemen aklıma düştü büfe.
Evet o büfeyi değerlendirebilirdim evde. İhtiyacımı karşılayacak büyüklükte ve güzellikte. Boyama sebebim, güzelliğe, güzellik katmak istedim sadece, hepsi bu.
Hani derler ya, kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun. Benim için de beyaz aynen öyle:)
O zaman işe koyulmak lazım. Zımpara, boya, fırça ve rulo fırçamı alarak gittim diğer apartmanın bodrum katına. 
Zımpara işlemi bitti ve her tarafını nemli bir bezle silerek temizledim, boya işlemine hazır hale getirdim. 
Ve ilk kat boyasını attım. İlk kat boyasını attıktan sonra babamın rahatsızlığı, vefatı, tatil, çekilmez sıcaklar derken neredeyse 3 ay sonra gidip ikinci kat boyasını attım.  İkinci kat boyadan sonra anladım ki camlarını çıkarmam gerekiyordu. Bir sonraki boyamaya giderken yanımda gerekli malzemeleri götürdüm. Bana göre gereksiz sayıda takılan çivileri söktüm. İşim biraz daha kolaylaşmıştı. Ama yine de çok kolay olmuyordu. Her yere rulo girmiyor, fırça kullanıyorum. Avucumun içi su toplamıştı fırça kullanırken:) 
Sonra üçüncü kat... Sonra dördüncü kat derken sona yaklaşmıştım. 


Adım, adım ilerliyorum:)


Büfeyi, büfe olarak değil de, dolap olarak kullanacağım için camlarını kapatmayı düşünüyordum. Bir yandan dolabı boyarken, camları eve getirip 3 farklı çalışma yaptım. Hiçbirini beğenmeyip finali bu şekilde yaptım, nihayet:)



Son olarak büfeyi de eve getirince geriye camları yerlerine takmak dışında, yapacak birşey kalmamıştı. Şimdilik içine hobi malzemelerimi yerleştirdim. İstersem salona alırım, istersem yatak odasına alırım, istersem burada bırakırım. Biz gezeriz bununla artık.

Evet biraz uzun ve zorlu bir süreçti fakat herşeye değdi. Sonuçtan çok memnunum. 




Büfeye vernik atmadım. Kim bilir, belki birgün, başka bir renge boyamak isteyebilirim:)

Kullandığım malzemeler: 
Zımpara
"Polisan matrix lux x1 anti aging kokusuz parlak" boya
Rulo Fırça
Normal fırça

Malzeme değil ama çokça insan gücüne ihtiyaç var, bunu da unutmamak lazım:)

Bir önden, bir de yandan görüntüsü böyle. Dağınıklık için kusura bakmayın lütfen. Taşınma esnasında çektiğim bir fotoğraftı.


Beni mutlu eden bir projenin daha sonuna geldik,
hepinize güzel birgün, mutlu bir hafta diliyorum:)







2 Ekim 2014

Burma Tatlısı ile Tatlı Geçsin Bayramınız...

Tatlı bayram telaşına geçen yıl yayınladığım, pratik bir burma tatlı tarifi verip işinizi kolaylaştırayım istedim. İlk kez denemiştim, çok başarılı olduğunu söylemeliyim:)

Mutlu, huzurlu, sağlıklı geçsin bayramınız, sevdiklerinizle birlikte...



Burma Tatlı Malzemeleri:
1 paket hazır baklava yufkası (pakette 24 adet yufka vardı)
250 gr tereyağı
1 bardak sıvı yağ
1 paket ceviz
1 paket fındık

Burma Tatlı Şerbeti İçin:
2 bardak su
2 su bardağı şeker
Birkaç damla limon suyu

Burma Tatlı Hazırlanışı:
Önce şerbet hazırlanır (Şeker ve su kaynatılır, ocaktan almadan limon suyu ilave edilip çok az daha kaynatılır ve iyice soğutulur). 

Tereyağı eritilir, sıvıyağ ilave edilir. 
Baklava yufkasının biri tezgaha serilir üzerine yağ karışımı sürülür.

İkinci yufka üstüne konur ve üstüne yağ karışımı sürülür ve çekilmiş ceviz&fındık karışımı serpilir
 dikdörtgen yufkanın kısa tarafından başlanılarak oklavaya sarılır.
 
Oklavanın üzerinde yufka rulo halini aldığında sağ ve sol elimizle ortaya doğru sıkıştırmak suretiyle büzdürüyoruz ve oklavadan çıkarıp yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizilir.
Bu şekilde sarma işlemi de bittikten sonra istenilen büyüklükte kesilir ve üstüne kalan yağ karışımı dökülüp 180 ˚C ısıtılmış fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirilir.

Fırından çıkarıp 5-10 dk. dinlendirip, sıcak tatlının üzerine, soğumuş şerbeti döküp afiyetle yemeye ve yedirmeye başlamak için bir süre beklemelisiniz:)
Bekleme süresinde üstünü kapatmayın!
Afiyet şeker olsun...



Beyaz sürprizlerim olacak kısa süre sonra. İzlemeye devam edin:))) 

(Geçen yıl da yayınladığım bir tarif ve yazıydı. Tesadüfe bakın ki bu yıl da aynı mesaj geçerli. Beyaz sürprizlerim var, gerçekten:) 





İyi bayramlar





29 Eylül 2014

Bıdık Bird:)

Merhaba,
Yeni bir gün, ve yeni bir haftaya başlamış bulunuyoruz. Umarım herkes iyidir ve keyifler yerindedir. 

Bugün yine kırpıntı keçelerden yaptığım bir çalışma var. 

Hiç önceden planladığım birşey değildi. Bu kırpıntılardan ne yapabilirim diye düşündüm, pano dedim. İçerik tabiki Bıdık'la ilgili olmalıydı. İlk aklıma gelen bu oldu, hemen uyguladım. Ben çok sevdim:)

Bıdık kim mi?? 
Bıdık geçen yıldan bu yana ailemizin üçüncüsü:)) 
O minicik bir kuş. 
Muhabbet kuşu. 
Öyle muhabbet falan etmiyor tabi ama, gerçekten çok konuşuyor:))
O bizim oğlumuz. 
Evimizin neşesi.



Özellikle yazın her akşam eve geldiğimizde balkon sefamız vardır:))


Yine akşam olmuş ve biz balkona çıkmışız:))


Bu fotoğrafı henüz dün çektim. Suya girmek istedi ve girdi:))

Üşütmesin diye hemen sardık havlusuna:)


Lütfen maşallah diyelim olur mu?? :))



Konuya dönersek, ne yapıyor muşuz? Kırpıntı keçeleri atmıyoruz:))

Daha önceden kırpıntı keçe ile yaptığım çalışmalara buradan ve buradan bakabilirsiniz. 


Güzel geçsin haftanız...







22 Eylül 2014

Keçe ile eğleniyorum...

Ne zaman, ne yapacağı belli olmayan ben, zaman zaman da keçe ile uğraşıyorum. Birsürü kırpıntı keçe kalıyor. Atmamıştım onları. Geçen akşam oturdum iyice kırptım ve ahşap kutumun kapağını bu şekilde, önce tutkallamak suretiyle kapladım:)


Kahverengi olan kutuyu da beyaza boyayarak işlemi tamamladım. 
Sizlerde atmayıp herhangi bir şekilde değerlendirebilirsiniz keçelerinizi. 

Rengarenk geçsin haftanız...





17 Eylül 2014

Baba-Kız Ortak Çalışmamız...

Ben almadan önce babama ait bazı küçük el aletlerine evsahipliği yapıyordu bu minik sandık. 


Ben aldıktan sonra kullanım şekli değişti, ekmek kutusu olarak hizmet veriyor. 



Uzun zaman önceydi gözüme kestirmiştim bu minik sandığı. Yok sıkıştırılmış kağıt, mdf, laminant vesaire, vesaire bitmek bilmeyen türlü türlü malzemelerden yapılmış ürünler her yerde. Bu sandık bildiğimiz ahşap, doğal. En doğal haliyle hem de.  Nasıl yapıldığını bilmiyorum. Sandığı da babam yapmış olabilir. Müstakil evlerinde her türlü alet-edavatın olduğu yerde bunu yapmak nedir ki?? Tahtaları her nereden bulduysa, testereyle kesmiştir, birleştirmiştir, çakmıştır, bir de ona kapak yapmıştır. İşte sana sandık.

Son yıllarda en çok yaptığı şey küçücük küçücük kutular yapmaktı. Her gittiğimizde hediye ederdi bize. Ablamlara ve bana. Bir süre sonra birsürü irili ufaklı kutum olmuştu. Birkaç tanesini attığımı itiraf etmeliyim, şimdiki tüm pişmanlığımla. Ama bazılarını da çok güzel değerlendirdiğimi söylemeliyim. Neyse biz sandık mevzuuna geri dönelim. Sözkonusu babam olunca yazmak istiyor da, istiyor canım... 

Canım (rahmetli) babamdan istedim minik sandığı, tabi alabilirsin dedi. Ben de hakkını vermek istedim. En iyi nerede kullanabilirdim. Mutfakta, hem de ekmek kutusu olarak. Bize özel olmalıydı. Oldu da...

Yapılan işlem transfer baskı. Tasarımı tamamen bana ait. En çok hoşuma gidendir, bir örneğinin daha olmaması. Herşeyi el emeği baba-kız ürünü.

Teşekkür ederim babacım. Seni unutmak mümkün değil elbette, ama her an hatırlamak için o kadar çok sebebim var ki, bu sandık onlardan sadece bir tanesi.
Mekanın cennet olsun birtanecik babam benim...

İçine işlem yapmadım, orijinal haliyle kullanıyorum.


Evlilik tarihimiz:))
 




Minik sandığı tamamladığımda babam hayattaydı ve görmüştü. Çok mutlu olmuştu. Ben hala çok mutluyum. 

Sevgiyle ve sevdiklerinizle kalın...